Her ne kadar üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olsak da maalesef her şeyi tüketmekteki inanılmaz hırsımızdan dolayı denizlerimizi de tükettik
denebilir. Çok değil bundan 15 yıl öncesine kadar tüm denizlerimizde balık çeşitliliği şimdiye nazaran çok daha fazlaydı. En basitinden av sezonu açılıp balıklar yakalanmaya başlandığında palamut balığı, çinekop balığı, lüfer balığı gibi şimdilerde lüks olarak görülen balıklar o kadar çoktu ki bazen bu bolluktan dolayı fiyatı ekmekten bile daha ucuz olabiliyordu. Hele hamsi, istavrit gibi balıklardan bahsetmeye bile gerek yok. Şimdilerde ise denizlerimizde en bol diye övündüğümüz hamsinin kilosu bazen 10-15 TL’ye kadar çıkabiliyor. Mevsimi olmasına rağmen lüferin kilosu 60 TL civarında dolaşıyor.
Denizlerimizde doğal olarak yetişen balık çeşitliliğinin azalması sonucu balık üretim çiftlikleri kuruluyor ve balık ihtiyacımız bu üretim çiftlikleri sayesinde giderilmeye çalışılıyor. Ülkemiz denizlerinde üretimi yapılabilen çipura, levrek gibi balıklar bunlar birer örnek.
Tabii ki ülkemizde yetişmeye müsait olmayan ve daha çok da sağlıklı beslenme trendlerinin etkisi ile mutfağımıza girmeye başlayan ve artık hemen hemen bütün balık marketlerde, balıkçılarda, semt pazarlarında dahi bulunabilen somon balığı ülkemize Norveç’ten ithal ediliyor.
Doğal ortamda da bulunan somon balığını avlamak Norveç’te biraz da zenginlerin hobisi haline gelmiş durumda. Tabii ki böyle değerli bir lezzet ve omega-3 deposunun tüm dünyaya ithal edildiğini düşününce doğal ortamdaki somonların yetersiz kalacağı aşikar. Burada somon balığı üretim çiftlikleri devreye giriyor.
Çiftlik deyince aklımıza hemen kötü, yapay, sağlıklı olmayan şeylerin gelmesi normal ancak buna yine sebep biziz. Köy tavuğu diye ortalarda dört dönüyoruz çünkü çiftlik tavuklarının ne şartlar altında yetiştirildiği, GDO lu yemlerle aşılarla nasıl besili ama sağlıksız hale geldikleri ile ilgili sosyal medyada türlü türlü haberler, yazılar, resimler paylaşılıyor. Bunların bir kısmı doğru olmakla birlikte tabii ki içlerinde abartılı yazılar da mevcut.
Ancak Somon çiftlikleri deyince aklınıza kötü bir şey gelmesin. Zira bahsi geçen ülke NORVEÇ. Birkaç örnekle izah edeyim: Örneğin Norveç’teki çiftliklerde kafeslerin hacmin en fazla %2,5’ini dolduracak miktarda balık tutuluyor. Ülkemizde ise bazı balık üretim çiftliklerinde bu doluluk oranı o kadar yüksek oluyor ki balıklar çok sıkıştığından omurgalarında bozulmalar dahi olabiliyor. Ayrıca Norveç’teki mevsimsel şartlardan dolayı su soğukluğu 10-12 derece civarında olması sebebi ile kokuşma olasılığı çok düşük. Sularda akıntı olmasına rağmen iki balık çiftliği arasında en az 2 km mesafe bulunmakta. Yılın en fazla 9 ayında kafeslerde balık bulunmakta, geri kalan 3 ay temizlik ve dezenfekte işlemleri için kafesler sökülmekte. Bizdeki kıyılara yakın çiftliklerin aksine göre daha derin sularda kurulmakta.
Tabii hijyen kuralları da çok önemli. Örneğin kafeslerin yanına ayakkabılarınızı dezenfekte etmeden yaklaşamıyorsunuz. Kafeslerin altlarında hareketli kameralar ile balıklar gözlemlenmekte ve yemlenme sırasında balıkların doyduğu anda yem kesilmekte. Bu sayede doğa kirliliğinin de önüne geçilmekte. Tabii ki doğaya dahi bu kadar önem veren böyle güzel bir zihniyetin insan sağlığı açısından zararlı hiç bir yemi kullanmadığının da altını çizmek gerek.
Somon balığı kesim tesislerine gönderilmeden önce 11 gün boyunca aç bırakılıyorlar yani yemlenmiyorlar. Bu sayede bağırsakları temizleniyor ve bakteriler ete ulaşamıyorlar. Ardınan iç organları, solungaçları temizleniyor ve kanı boşaltılıp buz içerisinde köpük kutulara yerleştiriliyor. Türkiye’ye (İstanbul) kara yolu ile ulaşması yaklaşık 4 gün sürüyor. Bu 4 günlük yol süresi sizi yanıltmasın. Soğuk zincir bozulmadığı takdirde tezgahlara taze şekilde ulaşan somon balığının raf ömrü ise 21 gün. Yani bildiğimiz çipura, levrek, hamsi, sardalya gibi balıklar gibi kısa sürede kendini salan, gevşeyen türde balık değil somon balığı. Ayrıca raf saklama koşulları da buz dolu köpük koliler içerisinde olduğundan soğuk zincir kırılmamış oluyor.
Sözün özü doğal ortamda yetişene nazaran çiftlikte yetişen somon balığının daha az omega-3 taşıdığı veya sağlıksız olduğu gibi söylentiler kanıtlanmış söylentilerden ibarettir. Yapılan araştırmalar neticesinde doğal ortamda yetişen somon balığının çiftlikte yetişene nazaran daha fazla omega-3 taşıdığı doğru ancak üretim balığında dahi inanılmaz miktarda omega-3 taşıdığı kanıtlanmıştır. Ayrıca yukarıda belirttiğim gibi çiftliklerde verilen yemler katkısız tamamen doğal deniz ürünleri olduğundan sağlık açısından hiçbir zararı yoktur. Aksine derin ve akıntının bol olduğu sularda yetiştirildiğinden dolayı ağır metal riski dahi taşımaz.Balık sağlıktır. Haftada en az 1 kez mutlaka somon balığı tüketmek gerek.